Monday, December 18, 2006

BİR KAÇ HAFTA İÇİNDE YENİ STİLİMİZE KAVUŞUYORUZ

GERİ DÖNÜYORUZ....ÇOK YAKINDA GÜNCELLEMELERİMİZLE,YENİ FİLM VE HİKAYELERİMİZLE GERİ DÖNÜYORUZ


OLİVİA
Karanlık ve boş sokakta,bir hayalet gibi süzülüyor.Eski sokak lambaları,etrafındaki koyu gölgelerin,ne olduklarını ve nereye koştuklarını anlamasına yetecek kadar parlak değil.Ağır olan adımları,gölgeler çoğaldıkça,giderek hızlanıyor.Çok az kaldı.Şu köşeyi dönünce herşey sona erecek.Bunu hissediyor,o köşenin ardında birşey var.Onu hem ürküten,hemde güven duymasını sağlayan birşey.Şimdi yalnızca bir iki adım kaldı.Bir kaç saniye sonra huzura kavuşacak.Tam o sırada arkadan birisi adını haykırıyor.Bu ses,bu kadar tanıdık olmasa,asla arkasına dönüp bakmazdı.Ama o ses...Çok özlediği birinin sesi.Ağır ağır arkasını dönüyor.Ve şimdi karısı karşısında.Tanrım!Hala,eskisi kadar güzel.Hatta belki,daha da fazla.Fakat,hala farkedemediği,bir değişiklik var karısında.Öyle ya,ne bekliyordun ahmak herif.Öleli bir yıldan fazla oldu.Değişmiştir elbet.Ama öylesine canlı ki.Kadının,dolgun dudaklarının arasından,zor anlaşılır bir sesle,iki kelime dökülüyor."Seni özledim".Adamın,gözlerinden kurtulan,bir iki damla yaş yanaklarından süzülüyor.Kadının kollarının arasına atıyor kendini."Tanrım!Bende seni özledim tatlım.Seni öldün sanıyordum.Nasıl korktum,bilemezsin."Adamın konuşması,hıçkırıklarla kesiliyor.Kendini toparlayıp,konuşmayı sürdürüyor."İşten eve geldiğimde,sen,karnında bebeğimizle,camın kenarındaki,sallanan sandalyede oturuyorsun.Güneş saçlarını aydınlatırken,ne kadar güzel olduğunu düşünüyorum.Fakat...Birden birşey oluyor.Korkunç birşey.Birden,yüzün değişmeye başlıyor.Ve "O" oluveriyorsun."O" nun çılgınca bakışları,beni deliye çeviriyor.Kirli elleriyle,karnını okşuyor."Bana söz vermiştin."diyor."Eğer bana birşey olursa,asla başkasını sevmeyecektin.Ama sen ne yaptın.Öleli bir kaç yıl olmuştu ki,bu kadınla evlendin.Şimdi birde bebeğiniz olacak.Tabi ben izin verirsem."Çılgınca gülümsüyor.Hissediyorum,sana ve bebeğimize birşey yapacak.Bir çığlık atarak,masanın üzerindeki,ekmek bıçağını alıyorum."O" na dönüşen sana "Karımı ve oğlumu rahat bırak" diye bağırırken,çılgınca bıçağı saplıyorum.Belki de milyonlarca kez.Ve...ve gözümü açıp baktığımda,"O" gitmiş.Ve sen kanlar içinde,yerde yatıyors..." Kadın,işaret parmağını dudaklarına götürerek "şiiişşşt" diyor müşvik bir sesle."Artık,hepsi geçti.Ben seni,beni öldürdüğün için affettim.Şimdi sende,kendini affetmelisin."Adam,korkudan yerinden fırlamış gibi gözüken,gözlerini,kadına dikiyor."Şimdi bana sıkıca sarıl" diyor kadın."Ama çok sıkı".Kadın inanılmaz bir güçle,adamı sıkıyor.Adam artık nefes alamıyor.Ve o anda birden,karısındaki değişikliği farkediyor.Karısının,ela gözlerinin olması gereken yerde,siyah,dipsiz çukurlar var.

"No 6-14 te,bir A4 kodu tespit edildi."
Adam kurtulmak için çırpınırken...
"009060 no lu hasta msc1 tedavi odasına"
...kadın onu dahada sıkıyor.Biraz daha sıkarsa,öleceğim diye düşünüyor...
"Şok tedavisi için geri sayım.10-9-8..."
Kadın çıldırmışçasına kahkahalar atıyor...
"3-2-1 şimdi."

Otuzlu yaşlarda ki,009060 no lu hasta,göğsünde yoğun bir sancıyla uyandı.Bir an için,nere de olduğunu anımsayamasa da,başında,ellerinde şok aletleriyle ona bakan,(bir yüz ifadeleri olsa,şaşkın bakacaklardı.) iki 2043 yapımı,eski model android,hafızasının yerine gelmesine yardımcı oldu.Oldukça yıpranmış bu androidlerden biri "Hasta,msc1 tedavi odasına götürülmeye hazır."dedi.Diğeriyse "Anlaşıldı" diyerek onayladı.Adam "Hayır" diye bağırdı."Msc olmaz.Ben iyiyim.Yalnızca bir kabustu.Hepsi bu.Siz lanet yaratıklar,bunu anlayamıyormusunuz."Androidlerden biri(aynı yıl yapılmış olmalarına rağmen,diğerinden çok daha eski duruyordu.) "Komut olumsuz"dedi."Hasta 009060 direnirse,uyuşturucu iğne yapılması konusunda onay bekliyorum."Kulak vazifesi gören,komik çıkıntıya yerleştirilmiş mikrofondan,tiz bir ses duyuldu."Uyuşturucu iğne onaylandı."

Hayır,009060 nolu hasta,zorluk çıkartmadı.Bu gelişmiş akıl hastahanesine kapatılalı,bir yıl olmuştu.Artık,neye zorluk çıkartıp,neye çıkartmayacağını,çok iyi öğrenmişti.Ruhsuz yaratıklar tarafından,odasına geri konduğunda,adım dahi atamayacak kadar,bitkin durumdaydı.Yatağına ulaşamadan,olduğu yerde,yığılıp kaldı.Ayıldığında da,küçücük penceresinden görünen,kızıl gök yüzüne bakarak,altı,yedi saat kadar uyuduğunu düşündü.Ayağının dibine bırakılmış,yeşil renkli,ne olduğunu bilmediği ve asla öğrenemeyeceği,tavuk tadını andıran,iğrenç görünüşlü yemeğini iterek,onlara kendilerini geliştirmeleri için verilen bilgisayarının başına geçti.Bu iğrenç yerdeki,en güzel şey,bu bilgisayardı.Ona Olivia adını vermişti.Daha önce,tüm makinalardan,nefret ederdi.Nede olsa,bilgisayarlar,gelişmemiş android ler demekti.Yani Olivia ile tanışana kadar öyle düşünüyordu.Oysa Olivia farklıydı.Onu anlıyor,dinliyordu.Hatta onunla konuşuyordu bile.Kimse inanmasa da Olivia'nın duyguları olduğundan emindi.Nasırlaşmış parmaklarını,tozlu monitörün üzerinde gezdirdi."Uyan tatlım.Ben geldim".Monitör,yavaş yavaş,gözlerini açıyormuş gibi aydınlandı.Ekranda,silik bir yazı belirdi."Bu gün nasılsın dostum"009060 no lu hasta,tam delilere yakışacak bir biçimde sırıttı.Parmaklarını,klavyeye götürüyordu ki,artık adını unuttuğu,009043 no lu hastanın,ona seslenmesiyle,kötü bir iş yapmak üzere olan,yaramaz bir çocuk gibi,ellerini geri çekti.Artık,kendi adını bile hatırlayamıyordu.O 009060 no lu hastaydı.Hepsi bu."Hey dostum"dedi 009043."Bu sefer ki planım,gerçekten kusursuz.Artık,bu delikten kurtulacağım.Belki de,hala yeşilliklerin olduğu söylenen,o gizli bölgeyi bulurum.Sen hiç yeşillik gördünmü?"009060 "Hayır"der gibi,başını,iki yana salladı."Ama annem görmüş.Cennete benzediklerini söylerdi."009043 "Ne dersin dostum,benimle gelmek,istermisin?Birlikte yeşillikleri bulabiliriz."Adam acı bir şekilde iç çekerek"Sen delisin derim."dedi.009043 "EE ne var bunda.Hepimiz deliyiz.Bunun için buradayız.Hadi bu delikten,sonsuza kadar kurtulup,cenneti bulalım."009060 acı bir kahkaha attı."Asıl,buradan çıkmayı denersek,cenneti boylarız.Ayrıca,57. planın içinde kusursuz demiştin.Ama sonunda,bu koğuşta,msc2 yi gören,tek insan olma,şerefine eriştin.Üzgünüm dostum.Benim keyfim yerinde.Tabi sen,kademe atlayıp,msc3 üde görmek istiyorsan,devam et."Birden 009043 ün gözleri,korkuyla irileşti."Bunu sakın,bir daha söyleme.Msc3 artık yok.Onu kaldırdılar.O...o olaydan sonra."Ellerini,sinirli bir şekilde,sallayarak konuşuyordu.009060"Tamam,tamam msc3 yok.Hadi yat,uyu.Beni de,rahat bırak."009043,kendi kendine söylenmeye devam ederek,yatağına uzandı.009060 ise,Olivia ile sohbetine geri döndü.O gece,uzun,uzun sohbet ettiler.Yatağına uzandığındaysa,msc1 in hala süren etkisiyle,hemen sızıverdi.

Gözünü açtığında,ilk önce,hayal gördüğünü sandı.Oda karanlık olduğuna göre,hala geceydi.Karşısında "O" duruyordu.Çığlık atmaya çalıştı.Fakat sesi,boğazında düğümlendi."O" oradaydı.İlk karısı Ayda,bomboş,fakat kin dolu gözlerle,ona bakıyordu.Adam "Sen...sen gerçek değilsin"diye kekeledi.Kadın,yüzündeki,artık hiçte dudağa benzemeyen,biçimsiz yarıklarla,sırıttı."Ah,emin ol,gerçeğim bitanem.Bana söz vermiştin.Ben,ölüm döşeğindeyken.Benden başkasını,asla sevmeyeceğine söz vermiştin.Ama sözünü tutmadın.Siz erkekler,asla verdiğiniz sözleri tutmazsınız."Adam,inanılmaz bir öfkeyle,yerinden fırladı."Öcünü aldın.Bu tutulmamış söz,gencecik bir kadının ve doğmamış çocuğumun hayatına mal oldu.Artık,neden beni rahat bırakmıyorsun?"Kadın öfkeyle "Asla" diye bağırdı."Ölene kadar,peşinde olacağım."Ellerini,adamı boğacakmış gibi açarak,üstüne atladı.Artık,boğuşuyorlardı.Adam,bir taraftan çığlıklar atarken,bir yandanda,androidlerin seslerini duydu.Daha eskiymiş gibi görünen,"Kırmızı kod.009060 no lu hasta için msc...hazırlansın.Adam,son söylenenleri işitemedi.Çılgın gibi boğuşuyordu.Bir ara,kendini toparladı ve artık odada yalnız olduğunu farketti.Kadın gitmişti.Androidlerse,giderek yaklaşıyorlardı.Tanrım!Kırmızı kodmu demişti o.Kırmızı kod,şu ana kadar,yalnızca bir kişi için verilmişti.Oda,msc3 e gönderilmeden önceydi.Msc1,onları en derin korkularıyla yüzleştiren,bir tür tedavi programıydı.Sinir uçlarına bağladıkları,halüsilasyon yaratıcısı.Msc1,2 ve 3,şu ana kadar yapılmış,en gelişmiş androit tarafından yaratılmıştı.Oxi,yarı insan bir makinaydı.Ve bu tımarhanenin yöneticisiydi.Msc2 yi tek gören 009043,bunun konusunu bile asla açmamış,msc3 ü gören tek hastaysa,içeride olanları anlatacak kadar çok yaşamamıştı.Msc3 ten çıkarıldığında,kafası bir kavun gibi,patlamış durumdaydı.Ve şu anda,odaya yaklaşmakta olan androidler,kırmızı koddan,yani kafa uçuran msc3 ten bahsediyorlardı.009060,olanlara inanamıyormuşçasına,etrafına bakındı.Bu sırada,iki android,odaya daldılar.Daha yeni gözüken,odada hiç ellenmeden duran,yemek tepsisini eline alarak,adama döndü."Oxi,bu gün,başka yemek yemenizi yasakladı.Yarın,msc3 programı için,hazır olmalısınız.Oxi'den iletilmesi gereken bir mesaj_Karabasan ve kabuslarınızdan kurtulmanız için,msc3 ün,şart olduğuna karar verdim.Zorluk çıkarmayacağınızı umarım._"Son iki cümle,androidlere ait,boğuk,metalik sesle değilde,Oxi'nin insanımsı,fakat soğuk sesiyle yankılanmıştı.Androidler,odadan çıkarken,009060,arkalarından öylece bakakaldı.Sonrada,irileşmiş gözlerini,ona şaşkın şaşkın bakarak,neler olduğunu anlamaya çalışan,009043 e çevirdi."Hazırlan.Bu yarın sabah gidiyoruz."009043 hiçbirşey sormadan,evet anlamında başını salladı ve hazırlıklara koyuldu.

009060 Olivia'nın başına geçti.Kısık bir sesle"Sende duydunmu?"dedi."Beni,msc3 e gönderecekler.Hayır,buna asla izin vermeyeceğim."Ekranda beliren yazıyı okuyunca,009060,rahatlayarak,yüzünde,yine o delice sırıtış olduğu halde,arkasına yaslandı.Ve ekrandaki yazıyı,yüksek sesle tekrarladı."Sabah kurtulacaksın,bana güven."Evet güveniyordu.Hemde kimseye güvenmediği kadar.

009060 ve 009043 gece yarısı,televizyon odasında,planı tekrar gözden geçirmek için buluştular.İkiside çok gergindi.Sabah,androidler,009060 ı,msc3 e götüreceklerdi.Msc3 odasının kapısı kilitlenip,program başlamaya hazır olduğunda,Olivia,devreyi içten çökertecek,program çalışıyor gibi gözükmesine rağmen,çalışmayacaktı.Programdan çıktığında,onun baygın olduğunu sanan,androidleri atlatması çok kolay olacaktı.Çöp boşaltım bölümünde,009043 le buluşacak,boşaltım sisteminden bahçeye ulaşacaklardı.Buraya kadar herşey yolunda gitse bile,bahçe kapısını geçmeleri imkansızdı.Bahçe duvarları,yanına yaklaşan her canlıyı,binlerce parçaya bölebilecek,bir sistemle güçlendirilmişti.İşte burada söze,009043 karıştı.Heyecanla,elinde tuttuğu disketi kaldırıp,salladı."Hala biz,onlardan daha zekiyiz." "O nedir?"diye sordu 009060.009043 ün yüzüne şimdi,sinsi bir gülüş yayılmıştı."Bu bebek,bahçe duvarlarının sistemini çökertecek programa sahip.Yani dostum,sen bizi bahçeye kadar çıkar,gerisini bana bırak."Adam,şaşkınlıktan dili tutularak,bakakaldı."Onu nerden buldun?" "Ben yazdım.Bununla uğraşacak,bol bol vaktim olduğuna emin olabilirsin."Sonra iki adam,birbirlerine bakıp,tam da kendilerine yakışacak şekilde,delice gülmeye başladılar.

Sabahın ilk ışıklarıyla,009060 yatağından kalktı.Zaten hiç uyumamıştı.Bütün gece,yeşilliklerle dolu o yer,gerçekten varmı diye,düşünüp durdu.Şimdi penceresinden dışarı bakarken,androidlerin,yaklaşan ayak seslerini duyabiliyordu.009043 no lu hastayla,birbirlerine bakıp gülümsediler.Bu andan itibaren,herşey çok daha farklı olacaktı.Androidler,onu kollarından kavrayıp,götürürken,özgürlüğüne doğru yola çıktığını biliyordu.Olivia onun yanındaydı.Ve o yanında olduğu sürece,hiçbir şeyden korkmazdı.Çünkü Olivia,onu dinliyordu.Ve kimse inanmasada,duyguları vardı onun...

Msc3 odası,kızıl gezegenden çıkarılan,redmetal madeninden yapılmıştı.Odanın içi,tuhaf bir losyon ve yanık et kokuyordu.Bir kaç dakika içinde,tuhaf losyon kokusunun nerden geldiğini anladı.Gelişmiş,dişi bir android,sinir uçlarını belirleyip,yeşil yapışkan bir sıvı sürdü.Kuruyup,donmasını bekledikten sonra,üstlerine kabloları yerleştirdi.Karşıdaki,program bilgisayarında,bir an için,olivia'nın yüzü belirip kayboldu.Demek buradaydı.Şimdi kendini,bu iğrenç yeşil sıvılara rağmen çok iyi hissediyordu.Boş odanın içindeki hoparlörlerde,Oxi'nin sesi yankılanmaya başladı."009060 no lu hasta.Buraya yatırıldığınızda,karabasan ve real kabus şikayetleriniz vardı.Tedaviye başlayalı,bir seneden fazla olmasına rağmen,sizde,hiçbir gelişme gözlenemedi.Taktir edersiniz ki,dünyanın kimyasal yok oluşundan sonra,yaşam alanlarımız,oldukça kısıtlandı.Ve birleşik konsey,yalnızca,tamamen sorunsuz,hiçbir hastalığı olmayan insanların bu kısıtlı alanları hakettiğini düşünüyor.O yüzden,hakkınızda yok etme kararı alındı.Bu fedakarlığa gösterdiğiniz anlayış için teşekkürler."009060 duyduklarına inanamıyordu.Demek buradaki tüm hastalar,eninde sonunda bu sona ulaşacaktı.Neyseki,endişelenmesine gerek yoktu.Bir kaç saat içinde,bu iğrenç yerden kurtulmuş olacaktı.009043 ve Olivia ile beraber cennetlerini bulmak için,yola çıkacaklardı.Son hazırlıklar tamamlanırken,Oxi'nin soğuk sesi tekrar yankılandı."009060 no lu hasta,son olarak,seni sadık yardımcım Olivia ile tanıştırmak istiyorum.Gerçi,sen onu,çok yakından tanıyorsun zaten."009060 karşıdaki monitöre,dehşetle baktı.Olivia'nın,güven dolu gülümsemesi,şimdi ona çok donuk ve metalik görünüyordu.Monitörde ki yazıyı okurken,kendini tam bir salak gibi hissediyordu.Oysa dün gece,009043 "Hala biz onlardan zekiyiz" demişti.Ne acı bir komedi.Monütörde"Elveda 009060.Seninle tanışmak bir zevkti." yazılıydı.Oxi ve Olivia,programı başlatmak için,geriye doğru sayarken,009060 no lu hasta,bu dünyadan gittiğime,gerçekten üzülmelimiyim diye düşünüyordu.Belki de gerçek cennet,yeşilliklerle dolu o gizli bahçe,bu dünyadan çok çok uzaklarda bir yerlerdeydi.

009043 no lu hasta,saatlerce,çöp boşaltım ünitesinde bekledikten sonra,ümidini kaybedip,odasına döndü.Masasının üzerinde,eski model bir bilgisayar duruyordu.Bu Olivia'ydı.Hemen başına oturup,ona neler olduğunu sordu.Olivi,bir makinada olması imkansız bir şekilde,üzgün gözüküyordu.Solgun monitörün camında olivia'nın sözleri belirdi."Yapamadım.Onu kurtaramadım.Hepsi benim suçum."009043,bir anda olivia'ya inanılmaz bir yakınlık duydu.Onunla iyi dost olacaklardı.Hemde çok iyi...
Yazar:Tuba Sapan
Tarih:16.12.2006

Sunday, December 17, 2006

Gölgeler


Üzerinde,etekleri çamur lekeleriyle dolu,beyaz,saten bir gecelik vardı.Çıplak ayakları onu,mezarlığın yanındaki patikadan,ormana doğru götürüyordu.Gecenin siyahına inat,beyaz,çamurlu geceliğinin içinde,bir melek gibiydi.Kaçıyordu.Ve hızlı olmalıydı.Gölgeler,onu her an yakalayabilirlerdi.Heryerdeydiler çünkü.Işık olan heryerde.Onu,şehirdeki evinden,mezarlığa kadar kovalamışlardı.Ancak,ormanın koyu karanlığında izini kaybettirebilirdi. Ayaklarına,kırık dal parçaları batıyor,o hiç aldırmadan yürümeye devam ediyordu.Herşey,o tuhaf uçağın,kasabaya düşmesiyle başlamıştı.Meraklı kasabalılar,hemen uçağın başına toplanmışlardı.O hariç.O yalnızca uzaktan bakmakla yetinmişti.Eğer öyle olmasaydı,şimdi oda gölgelerden biri haline dönüşecekti.Uçağın kapısı açılmış,siyah,dev bir gölge tüm kasabalıları yutmuştu.Geride sadece gölgeleri kalmıştı.Ve onlarda yeni kurbanlara aç,koyu siyah gölgelere dönüşmüşlerdi.Ve mezarlığa kadar kaçmıştı zebanilerden. Ormana vardığında,iri gövdeli,büyük bir ağacın önünde durdu.Etrafına bakındı.Tehlike yokmuş gibi görünüyordu.Oldukça yaşlı görünen ağacın altına,bitkin bir halde yığılıp kaldı.Boğazında düğümlenip kalan hıçkırık,sukunet dolu ormanın,tüm ahengini bozacak kadar yüksek bir sesle yankılandı.Göz pınarlarından sıcak,ıslak yaşlar döküldü."Kimden kaçıyorum ben"diye düşündü."Her sabah,gazetimi aldığım büfenin sahibi Selimdenmi.Yoksa en iyi arkadaşım Sudedenmi."Ama onlar artık Selim ve Sude değildi.Onuda kendilerine benzetmeye çalışan yaratıklardı onlar.Ama bunu başaramayacaklardı.Ölümü pahasınada olsa o koyu,ruh emicilere dönüşmeyecekti.Ayağa kalktı ve telaşla etrafına bakınmaya başladı.Bir cam parçası veya herhangi kesici birşey arıyordu.Eğer onlardan birine rastlarsa,onu ele geçirmeden öldürecekti kendini.Uzakta parlayan birşey gördü.Şarapçıların şişelerinden biri olmalıydı.Parıltıya doğru ilerlemeye başladı.Yaklaştıkça parıltı,kendini yanar dönerli,parlak ışıklara bırakıyordu.İçini derin bir korku kaplamıştı,buna rağmen yürümeye devam ediyordu.Parlak ışıklara ulaştığında artık herşey için çok geçti.Gölgeler etrafını çoktan sarmıştı bile."Bırakın beni" diye bağırdı ama onlar aldırmadılar...
Dr.Çiğdem ve hemşiresi,hastahane kokan,uzun koridordan sağa döndüler.Bu bölüm 1.derece hastalara aitti.Önlerinden hızla geçtikleri odaların herbirinden farklı bir çığlık yükseliyordu."Gölgeler gölgeler" diye yankılanan haykırışın geldiği odanın önünden geçerken,Çiğdem yavaşladı.Krem rengi,solgun kapının küçücük penceresinden içeri baktı.Hemşireye dönerek "Bu hastanın nesi var"diye sordu.Hemşire elindeki hastalara ait dosyayı alel acele karıştırdı."Trajik bir hikaye"dedi yüzünü buruşturarak."Daha evleneli 2 hafta olduğu halde,havacı olan kocası göreve gitmiş.Ve nasıl bir tesadüfse,görevinin ikinci gününde uçağı evlerinin yakınındaki kasabaya düşmüş.Kadın uçağın içinden ölü çıkan kocasını görünce,"gölgeler" diye bağırarak ormana doğru kaçmaya başlamış.Polisler onu ormanın en karanlık köşelerinden birinde bulmuşlar."İkisede yüzlerinde acıyan bir ifadeyle tekrar pencereden içeri baktı.Ve topuk sesleri senatoryumun parkelerinde yankılanırken yürümeye devam ettiler.



Yazar : TubaSapan

Tarih : 18.12.2006

Saturday, December 16, 2006

Diriliş 1



Yıl:1007 İnsan oğlu,kabilelerine sahip çıkamaz olmuştu.Çocuk kayıpları artmış,cinayet,yemek içmek kadar sıradan hale gelmişti.Zenden dağlarında yaşayan kabilelerin başkanları toplandılar ve bir karara vardılar.Bu sapıtmışlığın sorumlusu,Çehna kavmiydi.Gittikleri her kabileye,uğursuzluk ve ölüm getirmişlerdi.Artık,ortadan kaldırılmalıydılar.Yoksa dünya,sonsuza kadar huzur bulamayacaktı.
Başkanlar yok etme kararı alırken,Çehna,Kandaşları tapınağa çağırdı.Kandaşlar,birer birer,uğursuz tapınağın dik merdivenlerini tırmanmaya koyuldu.Tepeye vardıklarında peygamberlerine selam durdular.Çehna 1.kandaşa döndü: -Ey kandaşların başı!Bu gün bana ne sunacaksın? -Kan!Kan!Kan diye bağırdı birinci kandaş.Çehna gülümsedi. -Ya siz yardımcılar?Yedisi bir ağızdan bağırdı. -Kan!Kan!Kan.Çehnanın gür sesi tapınağın günah dolu duvarlarında yankılandı. -Yüz yıllar boyunca günahlarımızı topladık.Ve siz,hep halkımı doğru yönettiniz ve yanımda oldunuz.Şimdi yine yanımda olacaksınız.Başkanlar bir karara vardı.Beklenen gün bu gündür.Size bin yıl sonra,yeniden diriliş sözü veriyorum.Şimdi kavmime gidin.Anlatın.Yapılması gerekeni yapın. Kandaşlar,siyah cüppelerini yere sürüyerek yola koyuldular.
Ertesi gün Zenden dağları,Çehna kavminin toplu inteharını konuşuyordu.Artık rahat bir nefes alabilirlerdi.Dünya yeniden huzur bulacaktı...
Yıl:2007 Uçsuz bucaksız bir vadinin ortasındaydı.Ve uzun zamandır onunla konuşan ses,yine konuştu."Artık vakit geldi"diyordu."Demirciye git.Cesuru bul.Sizin çocuğunuz,dünyanın kaderini değiştirecek."Hayal "Kimsin sen" diye bağırdı."Beni korkutuyorsun." Birden olduğu yer sarsılmaya başladı.Toprak yarılıyor ve dev yarıklar,etrafını çevreliyordu."Dur artık" diye bağırıyordu Hayal."Benden ne istiyorsun".Korkunç sesin sahibi"Sana demirciyi bul dedim" diye bağırırken,Hayal,terden sırılsıklam olmuş yatağından,çığlık atarak fırladı.Yıllardır,birbirine benzer aynı rüyaları görüyordu.Bunun bir anlamı olmalıydı."Söylediğini yapıcam" dedi kendi kendine."Demirciyi bulup,neler olduğunu öğrenmem lazım."Demircinin yerini yıllardır biliyordu.Nasıl olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu ama,biliyordu işte.Alel acele giyinip,Zenden dağlarının eteğindeki,küçük kasabaya doğru yola çıktı.Demircinin dükkanını eliyle koymuş gibi buldu.Paslı,çelik kapıyı iterek,tozlu,demir kokan dükkanın içine ilerledi.Derinlerde,dövülen demirin çıkardığı ses yankılanıyordu.Sesin geldiği yöne ilerledi.Yaklaştıkça,kalbi yerinden çıkacakmış gibi hızla çarpmaya başlamıştı.Kaderini değişterecek birşeye yaklaştığını,iliklerine kadar hissedebiliyordu.Sese varmasına,yalnızca bir iki adım kalmıştı.Köşeli duvarın hemen arkasındaydı.Artık o demirin çığlığı,beyninden geliyordu sanki.Köşeyi döndü ve Cesur'la gözgöze geldiler.Kalp çarpıntısı hat safadaydı artık........



Yazar : Tuba Sapan

Tarih : 16.12.2006

Diriliş 2



Onu yıllardır tanıyormuş gibiydi.Cesurun bakışlarından,onu uzun zamandır beklediği belliydi.İkiside,sanki yıllarca,bu an için yaşamışlardı.Hiç konuşmadılar.Buna gerek yoktu.Onlar,yıllarca,rüyalarında konuşmuşlardı zaten.Yalnızca,saatlerce birbirlerine baktılar.Elleri,gözleri ve tüm vücudu birdi artık.O gece,Hayal hiç kabus görmedi.Aksine,uykusu tatlı rüyalarla süslüydü o gece.
Uyandığında,Cesur ona sımsıkı sarılmış olduğu halde,uyuyordu hala.Bir kaç dakika öylece onu seyretti."Senin sırrın ne" diye düşündü."Bizim sırrımız ne".Sonraysa,yanağına sıcacık bir öpücük kondurdu.Onun buğulu,gri gözlerini açışını hayranlıkla seyretti. -Seni nasıl bu kadar iyi tanıyorum dedi.Bir yandan,genç adamın saçlarını okşuyordu. -Bütün bu olanların anlamı ne? Cesur hafifçe gülümsedi. -kader.Biz dünyanın kaderiyiz bebeğim.Çok yüce bir amaç için bir aradayız. -Anlamıyorum dedi Hayal. -Ne amacı.Ne için bir aradayız. Cesur,yattığı yerden doğruldu.Gözleri uzaklardaydı artık. -Bu bin yıllık bir hikaye dedi.Yüzündeki sevimli,masum ifade bir anda silinmişti.Onun yerini,delice bir gülümseme kapladı.Hayal'i kollarının arasına aldı. -Biz sevgilim,biz çok şanslıyız.Bir peygamberin,anne ve babası olacağız.Çehna,senin rahminde,tekrar hayat bulacak. Hayal duyduklarına inanamıyordu.Ani bir hareketle yatağından fırladı. -Sen çıldırmışsın diye bağırdı. -Bunlar ancak bir delinin dudaklarından dökülebilir. Ruhunun derinliklerinde,bunların doğru olduğunu hissediyordu.Ve bu his,onu dahada çileden çıkartıyordu.Koşarak ordan uzaklaşırken,Cesurun sesi demirci dükkanında yankılandı. -Nereye gidebileceğini sanıyorsun.Bu bizim kaderimiz.Şimdi git,ama sende biliyorsunki yine döneceksin. Nereye gideceğini bilmiyordu.Ama,burdan olabildiğince çabuk uzaklaşmalıydı.Nasıl bir işe bulaşmıştı böyle.
Eve vardığında,ruhu ve bedeni yıllarca daha yaşlıydı.Bitkin bir şekilde kendini yatağa attı.O gece,kabuslarındaki ses,onunla,hiç olmadığı kadar şefkatli konuştu.Nede olsa,karnında onların peygamberini taşıyordu artık.Zihni,tüm olanları bir anda kavramıştı.Sanki biri,beynine şırıngayla enjekte etmişti tüm bilgileri.Çehnayı,Kandaşları ve tapınağı ordaymışçasına canlandırabiliyordu gözünde.Bir kaç gün,yemeden,içmeden düşündü.Herşeyi tüm ayrıntısıyla.Ve sonunda karar verdi.Cesura gidecekti.Bu onun ve tüm dünyanın kaderiydi nede olsa.
Demirci dükkanına vardığında,o artık Hayal değildi.Çok daha yorgun ve savaşamayacak kadar zayıf bir kadın vardı onun yerinde.Cesur,onu görünce,suratına yine o delice gülümseme yayıldı. -Döneceğini biliyordum.dedi kendinden emin bir tavırla. Aynı delice gülüş,Hayalin yüzünede hakimdi şimdi. -İkimizde biliyorduk dimi sevgilim.Diye karşılık verdi Hayal. -Ama benim bilipte,senin bilmediğin birşey var.Cesurun,şaşkın bakışları arasında,belinden büyük bir ekmek bıçağı çıkarttı.Gözleri,deliliğin son safhasındaydı. -Sizin peygamberinizi doğurmayacağım. Cesur ona doğru atılırken,ekmek bıçağını karnına sapladı.Tuhaftı,ama hiç acı duymuyordu.Aksine,ruhunu inanılmaz bir huzur kaplamıştı.Karnından,oluk oluk kan akarken,yere yığıldı.Gözleri,bulanık görüyordu.Kulaklarıysa,uğuldamaya başlamıştı.Uğultular arasında son duyduğu şey,Cesurun çılgınca haykırışlarıydı. -Neden yaptın bunu diyordu. -Sen ve ben,dünyaya hakim olabilirdik. Cesur daha bir çok şey söylemişti.Ama Hayal,artık onu duyamazdı.O,çok daha huzurlu,başka bir boyuttaydı artık.



Yazar : Tuba Sapan

Tarih : 16.12.2006

Anlamsızlığın Anlamı

Sağnak yağmurun altında,hafifçe ağarmış saçları sırılsıklam olmuştu.Otuz beş yıldır ilk kez,yağmuru böylesine tenine yakın hissediyordu.Doğduğu günkü kadar arınmış ve tertemizdi,dünyanın bunca pisliğine rağmen.Bir anda aldığı bir kararla,şaşalı yalısından fırlamış,üstünde pijamaları olduğu halde kendini yağmurun altına,sokağa fırlatmıştı.Bir geceliğinede olsa,o lüksün,paranın maskesi altına saklanmış korkak ve beş para etmez sahte insanlardan sıyrılacak,kendini hiç bilmediği sokaklara,evsizlerin,berduşların arasına bırakacaktı.Bu gece sahte gülücükler,şakşakçılar ve balon dostlar yoktu.Yalnızca o,sokaklar ve özgürce salınan yağmur damlaları vardı.
Karanlık sokağın sonunda görünen, solgun sokak lambasına doğru amaçsızca ilerledi.Nereye gideceğini,ne yapacağını bilmiyordu.Tek bildiği buradan olabildiğince uzağa gitmek istediğiydi.
Hayatı çalışmakla geçmişti.Çalışmış,kazanmış kazandıkça çalışmak,çalıştıkça kazanmak istemişti.Anlamsız bir para hırsı tüm vücudunu bir veba gibi sararken,ne kendi yokoluşunu farkedebilmişti nede tüm değer verdiklerinin bir bir yanından yokoluşunu.Yapayalnızlığının farkına vardığındaysa,yalnızlığını anlayacak kimse yoktu artık.Şimdiyse elinde hiçbir işe yaramayan bankalar dolusu para ve o paranın hatırına,dostuymuş gibi görünen hiçbir işe yaramayan bir avuç insandan başka hiçbirşey yoktu.
İşte bu gece,yağmur onu tüm bu düşüncelerden arındıracaktı.Bunu hissediyordu.Beyin kıvrımlarına sinsice yerleşen bu vebayı,silip süpürecekti.Şimdi dünyayı çok daha net görüyordu sanki.Önünde siyah,zehirli bir yılan gibi uzayıp giden yolun sonunda,onu tamamen kurtaracak bir çözümün varlığını hissedebiliyor ve bu his tüm vücudunu yürüdükçe daha çok sarıyordu.Uzaktan bakan biri,onun yalpalayan,aksak yürüyüşüne bakıp sarhoş olduğunu düşünebilirdi.Oysa hiç olmadığı kadar zinde ve ayık ilerliyordu siyah asfaltın üstünde.Artık yolun sonundaki üst geçite yalnızca bir iki adım kalmıştı.Kafasını kaldırıp,artık iyice bulanık gören,mavi gözleriyle son kez yağmura baktı.Sol kolunda başlayan uyuşukluk artık tam kalbinin üzerindeydi.Kalbi yıllardır ilk kez bir şey hissediyordu.Sıcak,yoğun birşey.Onu kurtuluşuna götüren bu sıcaklığı doya doya hissederken,üst geçidin merdivenlerine yığıldı.Bu dünyadaki anlamsız varoluşu bir anlama varırken,yarın gazeteler son kez beni yazacak diye düşündü."35 yaşındaki genç iş adamı,köprü altında ölü bulundu" diyeceklerdi."Ölüm nedeni kalp krizi olarak kayıtlara geçti".Herkes 35 yaşında nasıl kalp krizi geçirdiğini konuşurken,ancak bir kaç kişi bunca servete rağmen,üzerinde pijamalarıyla,bir köprü altında hayatını kaybeden bu genç adamdan bir ders çıkarmayı başarabilecekti.




Yazar : Tuba Sapan

Tarih : 08.12.2006

ÇÖL


İlk önce,derin karanlığın içinden yükselen,tiz seslere bir anlam veremedi.Bir kaç dakika içindeyse,artıp azalan bu inleyişlerin,kendi nefesi olduğunu farketti.Hiç bitmeyecekmiş gibi görünen zifiri karanlık,yavaş yavaş kendini buğulu bir görüntüye bırakıyordu.Üzerinde,beton yığınları varmışçasına ağırlaşan göz kapakları tamamiyle açıldığındaysa,etrafı,gök yüzünde bir balon gibi asılı duran,dolunayın aydınlattığını gördü.Yattığı yerden doğrulmaya çalıştı.Kıpırdayamadı.Yüzünü hafif bir rüzgar serinletti.Ve bir kaç kum tanesi kirpiklerinin üzerine düştü.Birden dehşete kapıldı.Neredeydi?Neler olmuştu?Buraya nasıl gelmişti?Hiç birşey hatırlamıyordu.Son hatırladığı,büyük bir tuale,hardal tonlarıyla,muhteşem bir manzara resmi yaptığıydı.Derin bir nefes aldı,gözlerini yumdu ve tüm gücüyle beyninin derinliklerine ulaşmaya çalıştı.Ama sonuç aynıydı.Hiç ama hiçbirşey yoktu.Yalnızca kocaman bir boşluk.Birkez daha kalkmaya yeltendi.Bu sefer gücü biraz daha yerindeydi.Hafifçe doğrulmayı başarmıştı.Ama gördüklerinin etkisiyle,diğerinden daha güçlü bir felçe tutulmuş gibi dona kaldı.Acıklı bir şekilde gülümsemesi yayılırken,bu bir rüya olmalı diye düşündü.Hayır! Hayır bu bir kabustu.Hemde en korkunç cinsten.
Önünde,alabildiğine uzanan sonsuz bir çöl duruyordu.Kum,sadece kum,tek görebildiği buydu.Birde gökyüzündeki dolunay.Bir an için burayı tanıyorum diye düşündü.Sonraysa,beyninden gelen,daha önce hiç duymadığı yeni bir ses,"saçmalama" dedi."burayı nerden bileceksin".Oldukça mantıklı ve bir o kadarda ukalaca."Boyaların,tuallerin ve resimlerinle dolu evinden dışarı kaçkere çıktın.Kaç ülke,kaç şehir gezdinki tanıyacaksın bu kum yığınını".İçindeki bay ukala sustuğunda,birden beyninde bir şimşek çaktı.En son,büyük bir tuale,hardal tonlarıyla,muhteşem bir manzara resmi yapıyordu.Peki ne vardı o manzarada?Bay ukala "çöl" dedi."Çöl resmi yapıyordun.Ne var bunda.Kendi resmine girdiğini düşünmüyorsun heralde."Artık ne düşüneceğini bilmiyordu.Mantıksızlıklar içinde,en mantıklısı buydu sanırım.
"Peki" dedi bay ukala "farzedelim öyle nasıl çıkacaz bu abuk resimden".Önce ayağa kalkmalıydı.Kendini toparlamalı ve mantıklı düşünmeliydi.Parlak ve gösterişli kum taneleri,parmaklarının arasından kayarken,güçlüklede olsa ayağa kalkmayı başardı.Etrafa bakındı.Tanrım!bu inanılmazdı."Bu benim resmim" diye haykırdı."Gerçektende bu benim resmim.Dolunayın benekleri,kum tepecikleri,hepsini tanıyorum.Çünkü onları ben yaptım"."Bu harika" dedi bay ukala "buna sevinmelimiyiz.Hala burdan nasıl kurtulacağımızı bilmiyoruz.Biraz buna yoğunlaşsan".Kapı dedi.Bir kapı olmalıydı.Aceleci gözlerle etrafı taradı.Ortalıkta kapı falan görünmüyordu.Önce yavaş ve ürkek,sonraysa koşar adımlarla yürümeye başladı.Ayakları kum yığınlarına batıp çıkıyor,nereye gittiğini bilmeden yürüyordu.Bu onun dünyasıydı.Ve bu dünyada bir kapı olduğundan emindi.Tüm vücudu bitkin düşene,ayakları tutulmaya başlayana kadar,birbirinin aynı,sonsuz kumlarda yürüdü.Ümidini kaybetmiş bir şekilde yere yığılmak üzereyken,yüz metre kadar ilerde bir karartı farketti.İşte kapı dedi.Tamda çizdiğim şekliyle orada öylece duruyor.Hadi bakalım bay ukala,şimdi ukalalık sırası kimde.Yüzüne kendinden emin bir gülümseme yayıldı.Bay ukala son kez,zor duyulan bir sesle "o kapının nereye açıldığını nerden biliyorsun" dedi.Cümlenin sonu artık duyulamayacak kadar derinlerden geliyordu.Bu anlamsız lafları duymamazlıktan gelerek kapıya doğru ilerledi.Uçsuz bucaksız kumların arasında öylece duruyordu.Koyu renk ahşaptan yapılmıştı.Tokmağı ay ışığında parıldıyordu.Eliyle tokmağı kavradı.Ve son kez dönüp şaheserine baktı.Renklerin tonlarına bir kez daha hayran kalırken tokmağı çeviriyordu.Kapının,küçük bir çocuğun çığlığını andıran gıcırdamasını duydu.Sonraysa,kendini kopkoyu bir karanlığın içine bıraktı.Göz kapakları ağırlaşırken,içine huzurun dolmasına izin verdi...
İlk önce derin karanlığın içinden yükselen tiz seslere bir anlam veremedi.Bir kaç dakika içindeyse,artıp azalan bu inleyişlerin,kendi nefesi olduğunu farketti.Hiç bitmeyecekmiş gibi görünen zifiri karanlık,yavaş yavaş kendini buğulu bir görüntüye bırakıyordu.Üzerinde beton yığınları varmışçasına ağırlaşan göz kapakları,tamamiyle açıldığındaysa etrafı,gök yüzünde,bir balon gibi asılı duran,dolunayın aydınlattığını gördü.........



Yazar : Tuba Sapan

Tarih : 11.12.2006